Sezon 2, Bölüm 2: Karantina Öncesi

Covid 19 salgınının uzak diyarlara mahsus, adı az duyulmuş bir yerlerde, sadece anonim birilerinin yaşamını etkileyen; egzotik ve dışarlıklı bir olgu olmadığı; sadece belli bir alandaki belli bir insan topluluğunun değil, hepimizin hayatını değiştireceği farkındalığı beyninize inme gibi indiğinde tam olarak neredeydiniz ve ne yapıyordunuz? O ana adım adım nasıl geldiğinizi hala net bir şekilde hatırlıyor musunuz, yoksa iki üç ay öncesine dair anılarınız uzaaaak geçmiş gibi bölük pörçük ve buğulu mu?

Ben çalıştığım süpermarketteki inanılmaz kalabalığa ve hızla boşalmakta olan bir rafa bakıyordum. Anılarım uzak, parça parça ve çok da net değiller. Sanki yıllar oldu. Oysa ki "o an"ın üzerinden henüz üç ay geçmedi.

Şimdi "o an"dan üç hafta geriye saralım.

Kocaman bir yemek masasının etrafında dört aile toplanmış, keyifle sohbet ediyorduk. Komşum, çocukların bahar tatilinin grevler nedeniyle bu yıl bir yerine iki hafta olabileceğini duyduğunu söyledi. Bu o kadar uzak bir ihtimaldi ki benim gözümde, üzerinde bile durmadım. "Yaaa! Olabilir mi ki öyle bir şey? Ay bilemedim şimdi..." minvalinde bir şeyler geveleyip kendi içimde konuyu kapattım. Salgın ise aklımızın ucundan geçmiyordu.

...

Yaklaşık iki hafta sonra, hükumet salgın nedeniyle bahar tatilinin üç haftaya uzatıldığını duyurdu. O iki hafta içinde dünyada bir sürü şey değişmişti ama hala küresel bir olgunun, bizim küçük kasabamızdaki küçük ve mütevazı hayatlarımıza kadar sızabileceği fikri bana çok yabancı geliyordu.

Ben bahar tatili haberini aldığımda arabayı çalıştırmak üzereydim. O gün boş günümdü. Çalışmakta olduğun süpermarkete bu kez müşteri olarak gidiyordum. Park yerinden yola çıkarken, o saatte hayatta araba geçmeyecek yoldan büyük bir telaşla beş altı tane araba geçti ve ben ancak onların arkasından yola çıkabildim. İki kere ikiyi dört ettiğimi sanmam uzun sürmedi. "Tatil uzatıldığı için herkes marketlere koşuyor" diye düşündüm. Birkaç gündür ABD'deki süpermarketlerde kargaşa yaşandığını, insanların raflarda tükenmekte olan ürünleri alabilmek için birbirine girdiğini duyuyorduk ama zaten ABD'de öyle şeyler olurdu. İnsanların tanıdık, samimi ve kibar olduğu bu küçük yerleşim yerinde asla o tip olaylar beklemedik ve olmadı da; ancak son zamanlarda süpermarketlerde mevsim normallerinin üzerinde bir yoğunluk vardı. Tatilin uzayacağının duyurulduğu o perşembe günü ise, orada çalışmaya başladığımdan beri hiç görmediğim bir kalabalığa tanık oluyordum.

...

Sonraki bir hafta boyunca kalabalığın, tatilin uzamasından kaynaklandığını düşünmeye devam ettim. Diğer her şey göreceli olarak normaldi çünkü. Örneğin, 16 Mart günü doktorumla randevum vardı ve iptal edilmemişti. Muayeneden sonra doktoruma süpermarkette çalıştığımı söyleyip "Nelere dikkat etmeliyim?" diye sormuştum. "Çok da büyük bir risk yok. Ben acilde de çalışıyorum. Ellerimi düzenli yıkadığım ve yüzüme dokunmadığım sürece hastalık kapacağımı sanmıyorum. Tabii insanların da öksürürken, hapşırırken falan dikkat etmeleri, dirseklerinin içine öksürmeleri de önemli" demişti. "Hmm oldu o zaman" deyip çıktım klinikten.

O gün doktora gideceğim için izinli olmama rağmen, hazır kasabadayken, eve dönmeden önce küçük bir alışveriş yapmak üzere markete gittim. İçeri girdiğimde şok geçirdim. Hiç görmedim dediğim kalabalıktan daha da büyük bir kalabalık vardı bu kez.

Uzun sıralar boyu bekleyen herkesin alışveriş arabası tıka basa doluydu. Çalışma arkadaşlarım işi gayet profesyonel ve hızlı bir şekilde yürütüyorlardı ama içeride o kadar çok insan vardı ki sıraların ardı arkası kesilmiyordu. Gidip şefimi buldum. "Bugün izinliydim ama işim bitti. Lazım olursa arayabilirsiniz" dedim (Aradılar). Ödeme yapmak için kasaya gitmeden önce tuvalet kağıdı almak üzere en son koridora girdim. Hayatımda hiç boş görmediğim o rafta sadece birkaç tane tuvalet kağıdı kalmıştı. Şaşkınlık içinde kalakaldım. İnsanlar artık tatil abur cuburları, çocukları oyalayacak ürünlere değil, tuvalet kağıdına hücum ediyorlardı. Bunun bahar tatilinin uzaması ile ilgili bir durum olmadığı o an beynime indi. İnsanlar panik alışverişi yapıyorlardı.

O andı işte.
Bir tek o çok net.

O an anladım ki bizim bu küçük kasabamız, küresel dünyanın dışında bir yer değildi. Bu salgın artık sadece belirli bir yeri ve belirli bir grubu etkileyen bir olgu değildi. Hepimiz bu girdabın içine hızla çekiliyorduk. Sonraki günlerde çocukların üç hafta sonunda da okula dönmeyecekleri duyuruldu. Temel hizmet veren iş yerleri hariç tüm iş yerleri kapatıldı. Bazı ülkeler zorunlu sokağa çıkma yasakları getirirken bizim olduğumuz yer, tedbir amaçlı yasalar ile sınırları çizilen bir tür gönüllü karantinaya girdi.

O an'ın üzerinden neredeyse 3 ay geçmesine rağmen çocuklar hala okula dönmedi. İş yerleri hala açılmadı. Karantina hala son bulmadı.

Peki siz "o an" neredeydiniz ve ne yapıyordunuz?
Anı, görüş ve hislerinizi paylaşmak isterseniz lütfen bir yorum bırakın.
"Ben herkese açık yazmak istemem" diyorsanız Özlem Şencan Blog'un Facebook sayfasından özel mesaj ile bana ulaşabilirsiniz.






Comments