Özlem Şencan Blog, Sezon 2, Bölüm 1: "Sınırları Belirlemek"

Gönül isterdi ki dönüşüm muhteşem olsun. Olmadı. Böyle sessiz sedasız bir akşamda, dünyanın ıssız bir köşesinde, kimselere ses etmeden dönüyorum blog yazmaya. Özlem Şencan Blog'un bundan önceki yazıları artık sadece bana özel. Bazılarını önümüzdeki günlerde yeniden paylaşıma açabilirim; ama açmayabilirim de. Paşa gönlüm bilecek; o bildiği zaman ben de sizlere bildireceğim.

Eski yazılarımı okura kapatmamın en önemli nedeni, edebiyatın da belli başlı temalarından biri olan kamusal ve özel alan meselesinin içinde kaybolmuş olmam. Eski yazılarıma özel alanımı çokça karıştırmıştım. Ne var ki internet, "bugün kimi hedef gösterip onun üzerinden prim yapsam" diye oturup düşünüp ona göre paylaşım yapan ve bu şekilde takipçi toplayan bir sürü "fenomen" hesapla dolu. Bugün bir insan, sokakta kendi halinde yürürken bile bir anda bu hesaplardan birinin ağına takılıp, son derece kaba, düşüncesiz ve öfkeli bir kitlenin hedefi olabiliyor. Eğer bir gün benim de başıma böyle bir şey gelirse bu tip bir kitlenin, örneğin, nerede yaşadığımı, eşimin, çoluğumun çocuğumun adını, kaç ev hayvanım olduğunu bilmesine gerek var mı? Her blogcu gibi ben de yazılarım paylaşılsın ve daha çok kişi tarafından okunsun istiyorum; bunu en güvenli şekilde nasıl yapabilirim? Bu gibi sorular zihnimi çok meşgul ettiği için şimdilik eski yazılarımı kapalı tutmayı yeğliyorum. 

Ne var ki, bu tip çekincelerin yarattığı tıkanıklığın artık önünü almam gerektiğine kanaat getirdim. Kafamı kurcalayan meseleler artık yazı yazmama ve paylaşmama engel olmamalı. İçimi dökmek, fikirlerimi, deneyimlerimi paylaşmak istediğimde bunu, rahat ve mutlu olduğum sınırlar dahilinde de yapabilmeliyim. 

Bu yüzden, bugün, bloguma yeniden başlıyorum. Önümüzdeki sezon için bir takım vaatlerim var. Hedefim, her gün yeni bir yazı yayınlamak. Yazılarım ortalama bu uzunlukta olacak. Mümkün olduğunca basit ve akıcı bir dil kullanmaya çalışacağım. Sade, fiyakasız, hatta yer yer paçoz ve dağınık bir blog olacak bu. Bazı yazıları görselsiz paylaşacağım; bazılarını ise telefonumla çektiğim, belki biraz ışığı bozuk, odağı kaymış veya karlı fotoğraflarla sunacağım. Mükemmellik beyhude bir emel. Hayat mükemmel değil, hiçbirimiz mükemmel değiliz, bu blogun da mükemmellik arayışına girmesi düpedüz abesle iştigal etmek olur. Ben bunu yapmayacağım. Gereksiz işlere girişmek yerine, yazılarımı en ham, en gösterişsiz, en samimi halleriyle paylaşacağım. 

Sizlerle iletişimi sürdürebilmek adına şimdilik yorumları açık tutacağım. Terbiye sınırlarını aşan, hedef gösteren, şiddet veya nefret dili içeren yorumları hiç "acaba" demeden "fıyyyt" diye uçuracağım ve ardıma bakmadan, açıklama yapmadan, özür dilemeden yazılarıma devam edeceğim. 

Hal böyleyken, sayın okurlar, Özlem Şencan Blog'un ikinci sezonuna hoş geldiniz. 
İyi seyirler! 

Comments

  1. merhaba çook memnun oldum. hevesle bekliyorum. Belli mi olur, kıskanır ben de geri dönüş yaparım ��

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sevgili kızım, seni çok seviyorum. Covid-19 günleri sürse de mutlu olmaktan asla vazgeçme. Çünkü eğitimli kişiler asla yalnızlıktan sıkılmazlar. Onların kendi kendilerine uğraşılar bulmakta zorlanmazlar. Bu blog için çok sevindim. Ancak yazar olmanın şartları, çok okumak, Tarih (ama kralların, hükümdarların tarihinden ziyade sıradan insanların tarihi), felsefe, çeşitli bilim dalları, şiir, dünya klasik edebi eserler, Felsefe dedimse bilimsel felsefe, ekonomi, Örneğin Viktor Hügo, yoksulların, üst ve alt sınıfların, lümpenlerin yani ayak takımı (Notre Dame'ın Kamburu'ndaki gibi) hakkında araştırma, yoksulluk ve açlık nedir, debdebe nedir, her şeyi ama her şeyi hatta psikolojiyi bile bilmek gerekir. Bu blog için sana başarılar diliyorum.

      Delete

Post a Comment